Sinema

Savaş filmi tutkunları için seçtiğimiz en iyi 13 İkinci Dünya Savaşı filmi

Bugün savaş filmi tutkunları için birbirinden harika 13 İkinci Dünya Savaşı filmi seçtik. Sizi izlerken savaşın ortasında gibi hissettirecek muhteşem yapımlara birlikte göz atalım.

İkinci Dünya Savaşı, beyazperdede en çok kullanılan konulardan ve temalardan biri olmuştur. Birçok kaliteli filmin yanında bir o kadar da berbat İkinci Dünya Savaşı filmleri yapıldı. Bugün sizlere izlemeye değer gördüğümüz 13 adet İkinci Dünya Savaşı temalı film seçtik. Listemizde herhangi bir sıralama yok. Ayrıca Bu 13 film dışında sizin önerileriniz de olursa yorumlarda yazmayı unutmayın.

Sizin için seçtiğimiz 13 kaliteli İkinci Dünya Savaşı filmi:

THE BATTLE OF BRITAIN (1969)

Battle of Britain - Göklerde Vuruşanlar, İkinci Dünya Savaşı'nın ilk evrelerinde Alman Hava Kuvvetleri Luftwaffe ile Kraliyet Hava Kuvvetleri arasında geçen Britanya Hava Savaşı'nı konu alıyor. Almanya, Britanya semalarında hava üstünlüğünü ele geçirmek üzere işgal planını hazırlamıştır; ancak işgalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini savaşın gidişatı belirleyecektir.

A BRIDGE TOO FAR (1977)

İkinci Dünya Savaşı'nın son günleri yaşanmaktadır. Almanlar, Fransız topraklarındaki malubiyetlerini almak üzeredirler. Müteffikler de Normandiye çıkarmasından sonra Ren Nehri üzerindeki bir köprüyü almanın arifesindedirler. Ancak yapılan büyük bir hata sonrasında köprüye yakın bir yere inmeleri planlanan paraşütçüler, köprünün oldukça uzağında bir yere indirirler. İndikleri yer, Alman Ordusu'nun elinin en güçlü olduğu savaş cephelerinden biridir.

Tora! Tora! Tora! (1970)

1941'de Pearl Harbor'a yapılan Japon saldırısını dramatizeeden 1970 destansı bir savaş filmidir . Filmin yapımcılığını Elmo Williams , Richard Fleischer , Toshio Masuda ve Kinji Fukasaku yönetir ve başrolde bir topluluk vardır . döküm dahil Martin Balsam , Joseph Cotten , So Yamamura , EG Marshall , James Whitmore , Tatsuya Mihashi , Takahiro Tamura , Wesley Addy ve Jason Robards . Masuda ve Fukasaku'nun ilk İngilizce filmi ve Japon olmayan ilk filmiydi.

THE LONGEST DAY (1962)

1944 Haziranında İngiltere'de gerçekleşen tarihin unutulmaz olaylarından biri olan Normandiya çıkarmasını ve halkın savaş esnasındaki durumunu seyirciyle buluşturan bu savaş filminde Naziler Fransa’yı işgal etmişlerdir. Ve Fransa’yı işgalden kurtarmak için büyük bir ordu Fransa’ya doğru yola çıkar. Nazilere karşı başlatılan bu savaşta beş farklı cephede devam etmiştir... Yönetmenliğini Ken Annakin, Bernhard Wicki ve Andrew Marton’ın paylaştığı filmin başrollerinde Sean Connery, Henry Fonda, John Wayne, Richard Burton, Robert Wagner gibi dönemin en ünlü oyuncuları rol almaktadır.

THE PIANIST (2002)

Piyanist, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gerçek bir dramı konu alır. Polonya’lı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman’ın anılarını anlattığı aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan film, Nazi işgali altındaki Polonya’da yaşamanın imkansızlaştırıldığı bir dönemde, bir şekilde esir kampına gitmekten kurtulan ünlü piyanistin Varşova’nın kenar mahallelerindeki hayatta kalma mücadelesine odaklanır. Varoşlarda tam anlamıyla sefil bir hayat süren müzisyen, diğer halkla birlikte, kıtlığa ve aşağılanmalara maruz kalsa da kahramanca mücadele edecektir. Günü gelip oradan kaçma şansı bulduğundaysa başkentin harabelerine sığınacak, beklemediği bir anda gelen bir yardımla umudunu yeniden kazanacaktır.

INGLORIOUS BASTERDS (2009)

Soysuzlar Çetesi'nde(Inglorious Basterds), Alman kuşatması altındaki Fransa her zamankinden zor günler geçirmektedir. Savaştan hasar gören sivillerden sadece biri olan Shosanna, ailesinin canice öldürülmesine tanık olmuştur. Bir şekilde bu can pazarından kurtulmayı başaran kadın Paris'e gidip burada yeni bir kimlikle, sıfırdan hayata başlar. Öte yandan Avrupa'nın farklı bir ülkesinde kendi askerlerini Nazilere karşı örgütleyen yahudi Teğmen Raine amacına ulaşmak için çeşitli planlar kurmaktadır. Shosanna, Teğmen Raine ve Alman aktrisin yolları, Shosanna'nın işlettiği bir sinema salonunda kesişecektir. Aykırı yönetmen Quentin Tarantino'nun yazıp yönettiği, başrollerini ise Brad Pitt ve Diane Kruger'ın paylaştığı film sekiz dalda Oscar'a aday gösterilmiştir.

THE BRIDGE ON THE RIVER KWAI (1957)

Kwai Köprüsü'nde, Albay Nicholson’ın liderlik ettiği esirler, Kwai Nehri üzerinde bir köprü yapmaları için Japonlardan bir direktif alırlar. Albay Saito’nun köprüyü yaptırmaktaki amacı cephaneyi birliklerine kolayca dağıtmaktır. Albay Nicholson’ın elindeki tek kozu, yapılabilecek en iyi köprüyü yapıp kendi gururunu ve askerlerinin motivasyonunu körüklemek, yitirilen gücü ve kaybedilen özgüveni geri kazanmak olacaktır. Dönemin büyük yönetmenlerinden David Lean’in unutulmaz başyapıtı olan Kwai Köprüsü, Alec Guiness, Jack Hawkins ve William Holden gibi oyunculardan oluşan kadrosuyla da ilgi çekiyor.

STALINGRAD (1993)

1993 Almanya yapımı film, El Alamein Muharebeleri’nde başarıyla görev yapmış ve dinlenmek üzere İtalya’ya konuşlandırılmış bir Sturmpioniere(Hücum İstihkamcısı) taburunun Stalingrad’a gönderilmesi ve orada yaşadıklarını anlatıyor.

DAS BOOT (1981)

Das Boot,Truva filmiyle de bir hayli ses getiren yönetmen Wolfgang Petersen’in 1981 yapımı epik savaş filmi. Film, İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin dönemlerinden birinde yaşanan savaş dramını konu alır. Özel bir operasyon dahilinde İngiliz savunmasını yok etmeye giden bir Alman denizaltısı, hedefine yaklaştığı sırada beklenmedik bir İngiliz atağıyla kapana kısılır. Bir yandan bu zor durumdan kurtulmaya çalışan mürettebat kendilerini savaş ve insan kavramını sıkça sorguladıkları bir can pazarı içerisinde bulurlar. Savaş halindeki askerlerin psikolojilerine yoğunlaşıldığı film, bu insani yönüyle diğer savaş temalı filmlerden ayrılmıştır. Yapım, 1983 yılında En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni ve teknik dallarda efekt, kurgu ve ses için 6 Oscar adaylı almıştı.

THE GREAT ESCAPE (1963)

Büyük Kaçış'ta İkinci Dünya Savaşı esnasında yüksek güvenlikli bir kampta esir tutulan bir grup savaş esiri, Almanlar tarafından büyük bir titizlikle gözlenmektedir. Alman askerleri bu kamptan çıkmalarının imkansız olduğunu defalarca belirtseler de bir İngiliz asker, hendek kazıcısı ve usta bir hırsızdan oluşan ekip sınırları zorlayarak imkansızı gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Ancak sorun sadece kamptan çıkmış olabilmek değildir. Dışarıdaki dünyada onları bekleyen çeşitli handikaplar vardır. Paul Brickhill’in romanından beyaz perdeye uyarlanan klasik film başrollerindeki Steve McQueen ve James Garner gibi önemli isimlerle dikkat çekiyor.

SAVING PRIVATE RYAN (1998)

Er Ryan’ı Kurtarmak'ta, dört çocuk annesi bir kadı İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından fazlasıyla yaralanmıştır. Şimdi tek dileği hayatta kalan tek oğlunun savaştan sağ salim dönmesidir. Yakarışları karşılık bulur ve Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın ne pahasına olursa olsun bu savaştan sağ çıkması sağlanacaktır. Normandiya çıkarmasının yapıldığı gün, sekiz kişilik bir asker birliği farklı bir göreve, Ryan’ı kurtarma görevine atanır. Ancak yüzbaşı John Miller tarafından yönetilen bu birim, can pazarının yaşandığı bu zorlu ortamda hakikatli bir yaşam mücadelesine atılacak; tek bir adamı kurtarmak için sekiz kişinin hayatının tehlikeye atılmasının meşruluğunu sorgulayacaktır.

LETTERS FROM IWO JIMA (2006)

İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Amerikan askerlerinin Japon’ların elindeki Iwo Jima Adası’na yaptıkları kanlı çıkarma üzerine odaklanan film, yaşananlara kaybeden tarafından bakıyor. Yıllar sonra adanın ıssız topraklarında bulunan mektuplarla ortaya çıkan gerçekler, mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu bir ortamda Japon askerlerinin nasıl kırk günlük bir direniş gösterebildiklerini ortaya koyar. Amerikan askerlerine direnen Japon general odaklı bir anlatımın olduğu film, Atalarımızın Bayrakları ile birbirini tamamlayan iki film olma özelliği taşıyor. Her iki film de Clint Eastwood imzası taşısa da, yönetmenin Iwo Jima’dan Mektuplar ile çok daha büyük bir etki yarattığını belirtmek gerek.

GRAVE OF THE FIREFLIES (1988)

Grave of the Fireflies, insanlık tarihinin en kara lekelerinden biri olan II. Dünya Savaşı'nın yıkıma uğrattığı hayatları iki küçük kardeş üzerinden anlatıyor. Annelerini savaşa kurban veren Seita ve Setsuka babalarının da savaşta olması nedeniyle yakın bir akrabalarına gönderilirler. Burada tutunamayan bu iki küçük çocuk evden kaçarak, kendilerini savaşın izlerinin anbean körüklendiği sokaklara atarlar. Ancak bu yolculuk bildiğimiz türden yolculukların aksine, kan kokulu sokaklarda verilen bir yaşam savaşına dönüşecektir. Akiyuki Nosaka’nın yarı biyografik romanından uyarlanan film, savaş üzerine yapılmış filmler arasında en dokunaklı ve en gerçekçi üsluba sahip olanlardan biridir.

{ "vars": { "account": "UA-53462249-3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }