Torunlarınız göremeyebilir: Muzların soyu bu hastalık yüzünden tükeniyor! Torunlarınız göremeyebilir: Muzların soyu bu hastalık yüzünden tükeniyor!
Sıradan insan hayatında, dünyadaki acı ve mutluluğun gerçekliği şüphesiz bir durum. İnsan doğar, büyür ve ölür. Bu döngüde neredeyse hiçbir insan yaşamı kopyalanamaz. Her yaşam; tanıtımı, gelişimi ve sonuçları ile büyük bir hikaye oluşturur. İnsanlar Dünya'da neşeye, hüzüne, hırsa rehberlik ediyor. Her yeni sayfa açıldığında, her şeye rağmen insanlık yine de bir adım öne gidiyor. İşte düşünüldüğü zaman anlaşılıyor ki, zamanda bir geri dönüş yok.

Yüzyıllar önce Dünya'da birileri bugünün şüphelerinin temelini attı

İnsanlar hayatla ilgili sorulara cevap bulmayı düşünmeli. Yaklaşık 2500 yıl önce, antik Yunanistan'da yaşayan filozof Parmenides, kafasındaki çılgın sorulara cevap vermeye çalışan binlerce kişiden sadece biriydi. Aklına bir fikir geldiğinde, ilk işi onu doğa açısından açıklamaktı: "Varlığımızın nefes almamızla veya bedenin işgaliyle hiçbir ilgisi yok. Yeryüzünde sizi düşünen birileri oldukça varsınız demektir.” Belki farklı zamanlarda binlerce insan aynı fikri düşünmüştür. Fakat Parmenides, onunla birlikte aynı zamanda yaşayan diğer düşünürlere karşı çıktı. Birileri gözlem veya deney yapmadan akıl yürütme yoluyla ilk kez garip şeyler gündeme çıkarmıştı. Bugün ise, çoğu insan Parmenides gibi insanlara "deli" diyor.

Akıl yürütenlerin çağı başladı!

René Descartes 1500'lerden günümüze bir felsefi miras sorusunu defalarca gündeme getirilmesini sağladı: “Düşünüyorum, öyleyse varım” dediğinde, simülasyon sorusuna 2000 yıl önceden aldığı mirasla yeni bir bakış açısı getirdi. Daha sonra Kant, Russell ve Jean Baudrillard gibi düşünürler de kendi konuşmalarını yaptı. Aslında gerçek dönüm noktası 21. yüzyılın başında yaşandı.

Akıl ve bilimsel gerçeklik sonucu bilim kurgu ortaya çıktı

Nick Bostrom, “transhümanizm” adında bir kavram ortaya atmıştı. "İnsanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerini arttırmak, yaşlanmayı ve hastalıkları ortadan kaldırmak için teknoloji ve bilimden faydalanabiliriz." Bu tür bir düşünce, simülasyon problemini bilim camiasında ciddi bir noktaya getirdi. Aynı dönemde "The Matrix" gibi bu temaya dayalı sayısız film yapıldı. Artık bilimsel veriler fikirler ile bütünleştirildi, sadeleştirildi ve sanat eserine dönüştürüldü.   Bastrom'un 2003 yılında yayınlanan bir makaledeki açıklaması şu şekilde, "...dünya hakkında bazı alternatif iddiaların doğru olduğuna inanmamızı sağlayacak kadar yeterli ilginç veri mevcut..” Alternatif iddia, bir simülasyon hipotezi anlamına gelir ve açıkça bu hipoteze inanmak için yeterli kanıta sahip olunduğu söyleniyordu.

Hepimiz gelişmiş yazılımlar içinde mi yaşıyoruz?

Simülasyon, kelimenin tam anlamıyla gerçeklik ortamını simüle etmek anlamına gelir. Bostrom'a göre, teknolojik olarak gelişmiş bir "insanüstü" uygarlık, muazzam bir hesaplama gücüne sahip. Bu durumda, insanlığın geleceği için aşağıdaki üç olasılığı göz önünde bulundurmak gerekiyor:
  • İnsanlık çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olabilir;
  • İnsanüstü bir medeniyetler var olursa bizi simüle etmekle uğraşmayabilirler.
  • İnsanlık bugün bile kesinlikle bir simülasyonun içinde yaşıyor.
Yapay zeka yazılımı geçen yıl ilk kez ortaya çıktı. Google'ın Turing testini geçti ve "insan" olduğuna ikna etti. Hatta bir kişi yazılım tarafından kandırıldı. Bilim adamlarına göre bir sonraki adım yapay zekanın muhakeme yeteneklerine ulaşması olacak. Bu dördüncü olasılık, insanüstü uygarlığın ortaya çıkmasına yol açacak. Bilincin tamamen insan yapımı bir ortama aktarmanın bir yolunu bulunduğunda, öğrenmek daha kolay olabilir.

Peki ya gelecekte ne olacak?

Bir gün bilinci dijitalleşen insanlar öğrendiklerini unutmadan makineler gibi öğrenebilecekler. Belki de bu insanüstü uygarlık, insan bilinci ve yapay zekanın kaynaşmasıyla oluşacak. Belki tüm bunlar daha önce gerçekleşti ve insanlar bilmiyor. Ne olursa olsun, şüphe ve merak asla bitmeyecek. Sıradan hayatın ötesine geçilecek ve varlığın kökenini incelemek için daha fazla zaman ayırılacak.  
Editör: Megabayt Haber